9 Mayıs 2016 Pazartesi

My Book Translations



“Human Rights in Another Key” (Johan Galtung/Polity Press, Cambridge: 1994) [“Bir Baska Acidan Insan Haklari” (Johan Galtung/Metis Yayinlari, Istanbul: 1999)] 


ABOUT THE BOOK

English:

In this volume, Johan Galtung, best known through his highly acclaimed work in peace studies, develops a new approach to human rights. His argument is that the human rights tradition offers significant means to reduce violence in the world, although it needs recasting if it is to achieve this objective effectively. The concept of human rights emerged out of the Western legal tradition and claims to be of universal application. However, the historical and cultural Western imprint on the idea of human rights leads to difficulties, theoretical and political. Galtung assesses these problems and focuses, in particular, on the failure of the legal tradition to take account of problems that are located in the economic and political structures of society and in cultural life more generally. He proposes to remedy these deficiencies by developing an accounting approach to human rights based on human needs, a structural analysis, and a clear examination of diverse social and cultural processes. The result is a highly original account of human rights and a new approach to this important subject matter. Human Rights in Another Key will become a major reference point in all future discussions about human rights.

Türkçe:

Kitabımın temel tezi, insan haklarının kesinlikle Batılı olduğu ve Batı'da bu hakları ortaya çıkaran yapının, kültürün ve her şeyden önce de sürecin (ABD ve Fransa) damgasını taşıdığıdır. Ancak bu hakların Batılı olmaları evrensel olamayacakları anlamına gelmez. Yine de, bu hakların evrensel olup olmamalarının ölçütü, tanım itibariyle, Batılı = Evrensel denklemi olamaz. Bu hakların evrenselliğinin ölçütü, onların kabul edilebilirliği (üstelik bu kabulün Batı eğitimi almış olan veya bir bölgede elit konumunda bulunan kişilerden değil halktan gelmesi gerekir), öteki kültürler ve yapılarla uyumluluğu olmalıdır daha ziyade. Elinizdeki kitap insan bedeninin ve ruhunun dokunulmazlığının, kanun nezdinde eşitliğin Batılı ama aynı zamanda evrenselleştirilebilir üç fikir olduğunu, bu üç fikrin Uluslararası İnsan Hakları Senedi'nin önemli parçalarını oluşturduğunu öne sürmektedir.Ayrıca, kuşkusuz başka uygarlıklar da içlerinde evrensel normlar barındırabilirler. Bu normların birer öneri olarak ortaya sürülmesi; ötekilerin, özellikle de insan haklarını başka her uygarlıktan daha fazla ihlal etmiş olan kibirli Batı'nın bu önerilere kulak vermesi gerekmektedir. Bu önerilerin global bir diyaloğun parçası olmaları, savların ne olduklarının anlaşılması, önerilerin birer insan hakkına dönüşmeden önce olgunlaşmaları gerekmektedir.



“The Faith Instinct: How Religion Evolved and Why It Endures” (Nicholas Wade/Penguin Press, New York: 2009) [“Inanc Icgudusu: Din Nasil Ortaya Cikti ve Neden Hala Var Olmaya Devam Ediyor?” (Nicholas Wade/Say Yayinlari, Istanbul: 2012)] 

ABOUT THE BOOK

English:

For the last 50,000 years, and probably much longer, people have practiced religion. Yet little attention has been given to the question of whether this universal human behavior might have been implanted in human nature. In this original and thought-provoking work, Nicholas Wade traces how religion grew to be so essential to early societies in their struggle for survival, how an instinct for faith became hardwired into human nature, and how it provided an impetus for law and government. The Faith Instinct offers an objective and nonpolemical exploration of humanity's quest for spiritual transcendence.

Türkçe:

Modern bilim, dinozorlar ile Eski Mısırlıların aynı çağda yaşadığı, güneşin dünyanın çevresinde döndüğü ve tüm canlıların ilahi bir güç tarafından yaratılmış olduğu gibi dinsel açıklamaları geçersiz kılmış olmasına karşın bugün neden insanlar hâlâ bu öğretilerin peşinden gitmeyi sürdürüyorlar? 

New York Times gazetesi köşe yazarlarından Nicholas Wade bu kitabında dinin nasıl ortaya çıktığı, geçmişte ve günümüzde toplum içerisinde nasıl bir rol oynadığı ve gelecekte hangi biçimleri alabileceği konusundaki düşüncelerini sizlerle paylaşıyor. 

Dinin ilkel toplumların müzik, dans ve trans pratiklerinden doğduğunu vurgulayan Nicholas Wade, Richard Dawkins gibi "azılı" ateistleri dinin tarih boyunca insan toplumlarının hayatta kalmasına yaptığı önemli katkıyı küçümsemekle eleştiriyor. "şimdiye kadar, bir dini olmadan uzun süre hayatta kalmış hiçbir toplum yoktur. Sovyetler Birliği yalnızca 70 yıl dayanabilmiştir," diyen Wade'e göre, din insan toplumlarına evrimsel bir üstünlük kazandırmıştır. 

Günümüzde organize dinler bilimle daha uyumlu yeni inanç biçimlerinin oluşumunu engellemektedir, ama gelecek, evrim kuramı gibi bilimsel ilerlemeleri kendi öğretisine dahil eden yeni dinlerin doğuşuna sahne olacak gibi görünmektedir. İnanç içgüdüsü, tabiri caizse, ateizme "içeriden" bir eleştiri. Batı'da ateistler ile dindarlar arasındaki tartışmalara yabancı olmayan Türk okuru bu kitabı ilgiyle okuyacak.


“Beyond Left and Right: The Future of Radical Politics” (Anthony Giddens/Stanford University Press, California: 1994) [“Sag ve Solun Otesinde: Radikal Politikaların Gelecegi” (Anthony Giddens/Metis Yayinlari, Istanbul: 2002)] 

ABOUT THE BOOK

English:

In the wake of the cataclysmic changes that have transformed the Soviet Union and Eastern European countries since 1989, what can it mean to be politically radical today? In this conceptually powerful work, the author applies his well-known and influential body of ideas about modernity to the present state and future of radical politics.

Türkçe:

Bugün politik olarak radikal olmak ne anlama gelebilir? Politik açıdan radikal biri, normalde klasik siyasi yelpazenin solunda duran ve muhafazakarlığa karşı çıkan biridir. Oysa günümüzde Sol savunmacı bir kimliğe bürünmüş, Sağ ise gelenek veya göreneğin önlerine çıkardığı engeller ne olursa olsun piyasa güçlerinin serbestçe işlemesini savunarak radikalleşmiştir. 

Bu tuhaf perspektif kayması nasıl açıklanabilir? Giddens bu soruyu yanıtlarken, "felsefi muhafazakarlık" olarak adlandırdığı dünya görüşüne dayanan, ama bu bakış açısını, normalde solla bağdaştırılagelmiş değerlerle bütünleştiren yeni bir radikal politika çerçevesi sunuyor. Ekolojik kriz incelemenin merkezinde yer alıyor, ama Giddens bu olguyu genel geçer yaklaşımın dışında, toplumsal ve ahlaki bir düzen olarak yorumluyor. Geleneğin ve insan müdahalesinden bağımsız bir varlık olarak doğanın sona ermesi, küreselleşmeyle birlikte, bugün üzerine gidilmesi, değerlendirilmesi ve başedilmesi gereken temel meseleyi oluşturuyor.


“Fire Under the Snow: Testimony of a Tibetan Prisoner” (Palden Gyatso/Harvill Press, London: 1997) [“Kar Altindaki Ates: Tibetli Bir Mahkumun Ifadesi” (Palden Gyatso/Dharma Yayinlari, Istanbul: 2001)] 

ABOUT THE BOOK

English:

This is the story of the Venerable Palden Gyatso who, in 1992, was released after 33 years of incarceration in Chinese prisons in Tibet, and fled to India, bringing with him tales of his torture. The book begins with his early childhood, his ordination as a monk and his studies. In 1959, he was arrested after having taken part in a non-violent demonstration for Tibetan freedom. Interrogated, shackled and beaten, he was formally labelled a reactionary and sentenced to the first of seven years of his long sentence. In the years that followed, he was a witness to the systematic rape of his culture and religion, the burning of the monasteries and all literature. He was starved, subjected to countless "study sessions" during the Cultural Revolution, and repeatedly beaten and tortured with electric shock batons until his release in 1992, on the promise that he would return to a quiet monastic life. Instead, he escaped across the Nepalese border to relate the atrocities he suffered inside the prison, and those suffered by his friends and family on the outside, to the rest of the world. Tsering Shakya is the author of "The Dragon in the Land of the Snows: A History of Modern Tibet Since 1947".

Türkçe:

1992 yılında, Tibetli rahip Palden Gyatso, Tibet’i işgal eden Çinli güçler tarafından otuzüç yıllık hapis hayatından sonra salıverildi. Kaderinden başka bir şeye güvenemeden, Himalaya’ları geçerek Hindistan’a kaçtı. Bu etkileyici eser, Palden Gyatso’nun Çinlilerin işgali altındaki Tibet halkının çektiği inanılmaz acıları anlatan gerçek bir yakın çağ tanıklığıdır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder